28 Nisan 2015 Salı

sahibini belli edecek bir karalama*

Merhaba sevgili takipçi aday adayım,
Duydum ki hikaye istiyormuş kulakların, seni kırmak olur mu hiiiç, aldım hikayemi geldim. Bu blog şeysilerine ilham veren takipçi aday adaylarıma çok çok minnettarım. Bu blog dünyasında kanat çırparken yarattığım rüzgarımla sizi serinletebiliyorsam ne mutlu bana!

Ah aday adayım, bazen nasıl zorlanıyorum iki kelam için... Bazen ne kadar sıkıcı geliyor tüm insanlık bana. Bazen sadece kendime kadar yaşamak istiyorum, bazende içimdeki güneşle herkesi, her şeyi aydınlatma hevesindeyim ah aday adayım bak şimdi neler diyeceğim sana...


"Evvel zaman içinde Musa'nın öğretmeni Khidr, insanoğluna bir uyarı yapmış. 'Belli bir tarihte, özellikle depolanmamışsa, dünyadaki bütün sular kaybolacak ve yerine insanları delirtecek yeni bir su akmaya başlayacaktır.'
Sadece tek bir adam bu öğüde kulak vermiş. Suyu toplayıp depolayabileceği güvenli bir yere gitmiş. Orada suyun karakterinin değişmesini beklemiş. Belirlenen tarihte sular akmayı kesmiş. Kuyular kurumuş... Öğüdü dinlemiş olan adam, bunların olduğunu görünce inzivaya çekilmiş. Saklamış olduğu sudan içmiş. Gizlendiği güvenli yerden şelalelerin tekrar akmaya başladığını gördüğü zaman adam, diğer insanoğullarının arasına girmiş. Onların öncekinden bütünüyle farklı bir şekilde konuşup düşündüklerini görmüş. Neler olup bittiğini hatırlamadıkları gibi birinin onları uyardığını da anımsamıyorlarmış. Onlarla konuşmaya çalıştığı zaman, kendisinin deli olduğunu düşündüklerini fark etmiş. Ona anlayış değil, düşmanlık ya da şefkat gösteriyorlarmış. İlk başta bu yeni sudan hiç içmemiş. Her gün saklandığı yere giderek, stoğundan içmiş. Ne var ki sonunda yeni sudan içmeye karar vermiş. Herkesten farklı bir şekilde yaşamanın, düşünmenin, davranmanın yalnızlığını kaldıramamış. Yeni suyu içmiş ve diğerleri gibi olmuş. Sonra da kendi özel su deposunu hepten unutmuş. Hemcinsleri ona mucizevi bir biçimde iyileşen deli olarak bakmaya başlamışlar."

Nasıl hikaye? Kopyala yapıştır yaptım ben, pek oynamak istemedim üzerinde. Hikayeyi edebi bir dile çevirmek istemedim, öyle dümdük, net bir şekilde olsun istedim. Sahi öyle mi? Mucizevi şekilde iyileşmiş olabilir miyiz? Farklı olmak iyi bir şey mi? Aman sende Şilan, farklı olmanın neresi iyi der gibisin sanki. Kişisine göre değişir ki bu...  Bakın anlatmaya çalıştığım kalabalıklar arasında kalabalık bir yalnızlık. Anlatmak istediğim kimselere anlatılmayacak türden şeyler. Diğer insanlarla ortak payda bulamayışımız. Sevdiğim hafif kalabalık, dumanlı akşam saatleri birde fesleğen kokusu.

Yalnızlık ağır yüktür, her beden kaldıramaz. Nihai yalnızlığını seven, kafasının içinde konuşan sevgili dostlarıma, içimden geldiği gibi gelsin bu yazı. Sonsuz yalnızlığım ve sevgilerimle... Bir daha ki yazıya kadar sağlıcakla...

19 Nisan 2015 Pazar

yüzme biliyor muydunuz?

Merhaba sevgili takipçi aday adayım!

Nasılsın, ben kuş gibiyim, neredeyse kanatlanıp uçmadığım kaldı. Ben yine bir kitap siparişinde bulundum, kargom geldiği gibi de buraya koştum geldim. Ben hayatımda bazı şeyleri alışkanlık haline getirmeye başlarım, örneğin yeni bir işe başladığımda kazandığım ilk parayı ilkin kitaba yatırırım. Çünkü en değerli şeylerin orada beni bulacağına inanırım. Tarih dediğin nedir gülüm, tekerrürden ibaret... Yine yeni bir iş... yine yeni bir liste... yine yeni bir kargo...



Tamam girizgahı atlatıp size hızlıca neler aldım anlatayım, bu sefer sepeti sadece kadın kalemiyle doldurmak istedim. Kadınlardan gelen bir nehir içinde, beni ben gibi anlayan kadınlardan, hiç okumadığım, hiç anlamadığım kadınlardan.

Sipariş listesini hazırlarken de sürekli "sevilen bir kadının yüzü çiçek gibidir" dedim hep kendi kendime. Nedendir bilmem, bazen belli kelimeler takılır dilimin ucuna. Sanki unutmak büyük terbiyesizlik ve vefasızlık gibi gelir. Unutmamak için tekrar eder dururum.

Kısaca şöyle kitap listesini bırakmak istiyorum sana, eğer içinde okudukların varsa bana yaz diye, kim ne anlamış, neyi görmüş, neyi görmemiş tartışalım. Tartışmak iyidir, farklı bakış açıları sunar insana...

Nilgün Marmara - Daktiloya Çekilmiş Şiirler
Oriana Fallacı - Doğmamış Bir Çocuğa Mektup
Sylvia Plath - Sırça Fanus
Virginia Woolf - Kendine Ait Bir Oda
Ece Temelkuran - Devir

Aslına bakarsan tüm bu kitapları okuduktan sonra uzun uzun haklarında düşünüp, belki neler düşündüğümü yazacağım.

Bir nehir var, kadınlardan oluşan bir nehir. Hepimizin içinde olduğu dertlerimiz, tasalarımız, umutlarımız, gülüşlerimizle birbirimizi yıkadığımız. Bizi biz yapan şeylerin bir an bile yanımızdan ayrılmadığı bir yer. Tepeden tırnağa biz olduğumuz. Birbirimizi garip huylarımız için sevdiğimiz. Gittikçe uzuyor günlerimiz.

Bu kadınlardan gelen nehirde yüzmek zorundayız. Çünkü bu kadınlar aslında bize benzeyen ama bizden çok farklı olan kadınlar. Bakışları bizimle değişen kadınlar. Bu kadınların hepsinin adı yazılmalı baş köşeye. Hepsinin gülüşmeleri yazılmalı isimlerinin altına. Teker teker.

Öyle işte bazen içinden çıkamıyorum hiçbir durumun, kendine iyi bak bir daha ki yazıya kadar sağlıcakla! 

11 Nisan 2015 Cumartesi

Bütün Kadınların Kafası Karışıktır, Muhtemelen!


Merhaba takipçi aday adayım!

Yürürken diğer insanların adımlarını izlerim, kimin açtığı yolda ilerliyorum bakarım. Birilerinin adımlarını takip etmek kolay bir iş olmasa gerek. Adımlar çok önemlidir benim için. Ee ne de olsa yolları yenmek için yürümeliyiz ama nereden başlamalıyız yürümeye? Yürüdüğümüz yollar gerçekten bizim yarattığımız yollar mıdır, yoksa sürüklendiğimiz başka insanların yarattığı yollar mıdır? Aklımızdan geçenler, söylediğimiz cümleler gerçekten bizim kelimelerimiz midir? "Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana.." der Nazım, gerçekten öyle midir? Başkalarından öğrendiğimiz bu mirası gelecek insanların aydınlık akıllarını mı bırakıyoruz? Onlarda gelecek nesillere mi aktaracak? Hep başkalarının sözcükleriyle mi yaşayacağız?  Başkalarının hissettikleri gibi, başkalarının cümleleriyle.

Dil, insanın kalbi ve aklından geçeni karşına aktarabildiği en güçlü varlıktır. Dilimizle neye güldüğümüzü neye ağladığımızı anlatabiliriz ancak. Başkasının yarattığı, başkasının tercüman olduğu temelde aynı duyguları hissettiğimizi düşündüğümüz varsayımını yaparak başkasının kelimelerini söyleriz, herkese, her şeye...

Tüm şarkılarımız bizimle aynı acıları yaşamış insanların. Onların galibiyetlerini sırtlıyoruz. Bizim olmayan zaferlerin kutlamasını yapıyoruz. Taklit edersek aynı başarıya ulaşmış sayıyoruz kendimizi. Oysa düşman duruyor yerli yerinde. Herkes aynı yerinde belki bir umutla koşar zafere, bizim olmayan zafere. Taklitler tekrara dönüşüyor. Hepimiz birbirimizi taklit ediyoruz. Uygarlık tarihinden beri en başından en sonuna kadar, birbirimizi taklit ediyoruz. Taklit doğal yönelim mi? Taklitler aslını yaşatmaz.
Mesela şu an bile ben bir başkasının ürettiği kelimelerle size sesleniyorum, o kelimeleri bir araya getirip bir anlam çıkarmaya çalışıyorum, parçaları birleştiriyorum. Başkasının kelimelerini size yazıyorum. Bunlar benim kelimelerim değil belkide.

Bu minvalde her şeyi değerlendirecek olursam, bazen bazı şeyler anlatılmaz, anlatılamaz, çünkü o sözcükler daha üretilmemiştir, hiçbir kelimenin hükmü yoktur.

Ağzımda bal gibi tatlı bir türkü bir iner, bir çıkarım bu yokuşu.

Bir daha ki yazıya kadar sağlıcakla takipçi aday adayım!

Bir Küçük "Llorona" Hikayesi

Merhaba Sevgili Takipçilerim ve Aday Adaylarım!       Dünya’nın iyi insanlar hatırına döndüğü bu kötü günde herkese, dağlara, taşlara u...